Konfor alanı ,rahat hissettiriyor olabilir… Ama ya seni olduğun yerde tutan görünmez bir tuzaksa?
Konforun Sessiz Çekimi – O Tatlı Rahatlık
Hepimiz konfor alanını biliriz ya hani;
Alışık olduğumuz düzenler, tanıdık yollar, bizi şaşırtmayan günlük rutinler… Belirsizliğin olmadığı, ne olacağının belli olduğu anlar.
Bir yanıyla bize hep huzurlu gelir o alan, çünkü sürpriz yok. Ama diğer yanıyla da biraz tuzak gibi; çünkü orada yeni bir şey yok, gelişim yok.
Konfor alanında kalmak başta güven verir evet, ancak uzun vadede fark etmeden bizi durağanlaştırır da. Ve biz çoğu zaman “rahat” hissetmeyi “güvende” olmakla karıştırır hale geliriz, farkında olmadan.
Beynin Konfor Alanı Tercihi
Ah bu beynimiz… Her yazımızda yanımızda 😅
Beynimiz aslında bu konuda en büyük suç ortağımız. Çünkü onun için yeni bir şey denemek risk demek, bilinmezlik demek. Rahatına düşkün olan da kendisi zaten.
Düşünsenize; dinlenme hâlindeyken bile vücudumuzun enerjisinin neredeyse %20’sini tüketiyor. Hal böyleyken yeni bir şeyle uğraşmak, onun için fazladan efor. Yani konfor alanında kalmak beynin “ekonomi modu”.
Ama işte, bu “ekonomi modu”nun görünmeyen bir faturası var. Konfor alanında uzun süre kaldığımızda aslında potansiyelimiz köreliyor ve gelişme fırsatları da kaçıyor.
Bu Ekonomi Modunun Bedelleri
Peki bu faturanın bedelleri neler?
- Potansiyelini görememek. Yapabileceklerinin sınırlarını hiç keşfetmeden aynı yerde kalmak.
- Yeni beceriler kazanmamak. Çünkü öğrenme hep alışılmışın dışında gerçekleşir.
- Uzun vadede özgüveni yitirmek. Hiç risk almadığında, zamanla “ben yapamam” düşüncesi zihnine yerleşir.
Listeyi uzatmak mümkün… Ama aslında hepimizin bildiği bir şey var: Konfor alanı bizi olduğumuz yerde tutuyor ve asla ileri götürmüyor.
Öğrenme Alanı – Rahatsız Ama Geliştiren Bölge
Peki çözüm ne?
Konfor alanının dışında, biraz huzursuz ama aynı zamanda büyüten başka bir alan var: öğrenme alanı. İşte orası; küçük risklerin alındığı, yeni şeylerin denendiği ve aslında gerçek gelişimin başladığı yer.
Yeni bir şey öğrenmeye çalışırken, ilk kez sahneye çıktığında, hiç bilmediğin bir konuda adım attığında… Midenin sıkıştığını, kalbinin hızlı attığını, “yapabilir miyim acaba?” sorusunun yükseldiğini hissettiğin anlar vardır ya… İşte bu duygular, öğrenme alanına adım attığının işaretidir.
Başta rahatsız edicidir, hatta korkutucudur. Ama çok ilginçtir ki bu rahatsızlık ve korkunun içinden geçtiğinde seni büyütmeye başlar.
Her yeni deneme sana yeni beceriler, yeni bakış açıları ve en önemlisi yeni bir özgüven kazandırır.
Ve güzel olan şu ki; öğrenme alanına çıkmak demek, her şeyi bir anda değiştirmek zorunda olmak değildir. Bazen tek bir küçük adım bile yeterli olur. Bir deneme, küçük bir cesaret… ve ardından gelen kocaman bir farkındalık.
Panik Alanına Düşmeden
Şunu da unutmamak lazım:
Konfor alanından çıkmak demek, kendini bir anda bilinmezliğin ortasına fırlatmak değil. Çünkü konforun dışında sadece öğrenme alanı yok, bir de panik alanı var.
Panik alanı; aşırı stresin, korkunun ve çaresizlik duygusunun hüküm sürdüğü yer. Orada öğrenme gerçekleşmez. Tam tersine, ya donup kalıyoruz ya da kaçmanın yolunu arıyoruz.
O yüzden önemli olan, kendimizi panik alanına atmadan adım adım genişlemek. Biraz rahatsızlık hissetmek evet, ama nefes alamayacak kadar değil. Küçük adımlarla, ufak denemelerle konfor alanımızı esnetmek.
Ve fark etmeden dün bizi zorlayan şeyin, bugün daha kolay geldiğini… Dün ürktüğümüz sahnenin bugün heyecan verici hale dönüştüğünü görürüz. İşte konfor alanı böyle büyüyor, biz de böyle güçleniyoruz.
Kendine Sor
Bugün seni güvende tuttuğunu sandığın ama aslında ilerlemeni engelleyen hangi “konfor”un içinde yaşıyorsun?
Bazen koltuğumuzdan kalkmamak, aynı işte kalmak, aynı cümleleri kurmak güvenliymiş gibi gelir. Ama aslında çoğu zaman bizi ileriye götürmez, sadece aynı yerde tutar.
Unutma:
Konfor tatlıdır, evet… ama çoğu zaman sadece durağanlıktır. Gerçek güven ve büyüme, öğrenme alanına çıktığında başlar.