Hata… Kimi zaman bizi yavaşlatır, kimi zaman utandırır. Eğer doğru yerden bakarsak, hayatımızdaki en büyük dönüşümlerin kapısını açar.
Neden Hatalardan Korkarız?
Hepimizin içinde küçük bir “ya yanlış yaparsam?” sesi var. Yanlış bir kelime, eksik bir slayt, yersiz bir cümle… Sanki herkes bir anda bize dönecek ve “hata yaptın” diyecek gibi.
Ama çoğumuz unuturuz.. ” Öğrenmenin kalbinde hata olduğunu. “
Üstelik beynimiz hataları hatırlamakta öylesine ustadır ki; o anlar zihnimizin en önde duran raflarına yerleşir ve duygularımızı bir anda harekete geçirir.
Ve eğer hata yaptığımızda yeni yollar arayabiliyor , farklı ihtimalleri düşünebiliyor ve yeniden deneme cesaretine sahipsek işler yolunda demektir.
Ama ya cesaretimiz yoksa? Ya da hata yaptığımızda bir yerlerde bizimle alay edilmişse?
İşte o zaman, içimizde bir şey sessizleşir…Ve hata, öğrenme fırsatından çıkıp utanca dönüşür.
Ve işte tam bu yüzden, güvenli alan her şeyin başlangıcıdır.
Peki Beyin Hata Anında Ne Yapar?
Nörobilim araştırmaları da gösteriyor. Hata yaptığımız anda beynin “hata algı merkezi” olarak bilinen anterior singulat korteks aktif hale geldiğini. Bu bölgenin adeta beynin , “şimdi dikkat et” düğmesi olduğunu.
Aslında bu sinyal yalnızca dikkatimizi çekmekle kalmayıp, aynı zamanda yeni çözüm yolları arama sürecini de başlatır. Yani hata, beynin içinde “öğrenme penceresi” açar. O pencere, kısa süreliğine de olsa bize daha derin bir kavrama, daha yaratıcı bir düşünme ve farklı ihtimalleri değerlendirme şansı verir.
Ancak…
Eğer bu pencere, eleştiri, alay veya cezalandırma ile karşılaşırsa hemen kapanır. Beyin, öğrenme modundan çıkar ve “kendini koruma” moduna geçer. Bu durumda, hata bize deneyim kazandırmak yerine savunma duvarlarımızı yükseltir.
Yanlış Yok, Veri Var
Gerçek öğrenme ortamlarında hata; bir yargı değil, bir veri noktasıdır.
Peki, öyle olabilir mi gerçekten?
Ya hata dediğimiz şey, aslında “nerede olduğumuzu” ve “nereye gidebileceğimizi” gösteren bir pusula ise?
Bazen bir yanlış adım, bize yolun haritasını çok daha net gösterir. Çünkü başarı çoğu zaman “doğruyu bilmek”ten değil, “yanlışı deneyimlemekten” doğar.
Her hata; neyin işe yaramadığını, hangi yöntemlerin bizi tıkadığını ve hangi becerilerin gelişmeye ihtiyaç duyduğunu gösterir.
Bunu böyle gördüğümüzde hata artık korkulacak bir şey olmaktan çıkar; ve merakla bakılacak, incelenecek ve üzerine çalışılacak bir veri olur.
Ve işte o zaman, hata dediğimiz şey… Bizi yargılamaz, bize yol gösterir.
Çünkü sonunda asıl mesele şudur:
“Ya hataları yük gibi taşırsın, ya da onları yoluna ışık yapan işaretler olarak okursun.”
Seçim senin…
“Ve unutma, en sağlam köprüler hâlâ yanlış adımların üstüne kuruluyor.”